Ortadoğu'da dengeler, Türkiye-İran krizleri ve önümüzdeki süreç
Bilindiği gibi Ortadoğu sahası dengelerin hızlı ve sürekli değiştiği bir sahadır. Küresel güçlerin hesaplaşma alanı olduğu gibi yerel dinamiklerinde bu güçlerin varlığına göre çıkar ittifakları geliştirdikleri Ortadoğu sahası her zaman olduğundan daha fazla karışık bir durumda. Bölgede yaşananlar özünde hegemonya savaşıdır. Sürdürülme şekli yöntem olarak vekâlet savaşlarıdır. Bu yüzden iki küresel gücün (ABD ve Rusya) hegemonya savaşlarında bölgede bulunan güçlerinde hesaplarını yapması gerekir. Ve her iki küresel güç için sahada doğru müttefikler tercih etmesi gerekir. Rusya'nın Türkiye'yi NATO ve ABD'den koparmaya çalışması ve yakınlaşması bu yüzdendir. Yine Suriye sahasında ABD'nin DSG ve Türkiye arasında kalması şimdiye kadar ancak denge siyaseti ile idare ettirmesi bu yüzdendir.
Dengelerin hızlı değişimi doğru öngörülerde bulunmayı da zorlaştırıyor. Mesela Türkiye Arap baharı sürecinden Katar krizine kadar Rusya-İran çizgisi ile ABD-NATO çizgisi arasında birçok defa gidip geldi. Bir ara Rus uçaklarını düşürüp Rusya ile neredeyse savaş durumuna gelmişken, ilerleyen süreçte s-400 anlaşmasına kadar ilişkiler yumuşadı. Üstelik Türkiye bu ilişkileri ABD'ye rağmen geliştirdi. Bu ABD ve NATO ile krize sebep oldu. Birçok örnek verilebilir. Yine Kürdistan Bölgesel Yönetiminde yapılan bağımsızlık referandumu ile İran, Türkiye ve Irak ortak hareket etmişti. Bu ittifak sonucunda İran destekli Şii Haşdi Şaabi teröristleri Kerkük'ü işgal etmişti. Bu ittifak özünde uluslararası dengelere aykırıydı. ABD'nin KBY'ye destek vermemesi bölgeyi İran'a bırakması anlamına geliyordu. En azından kısa vaade için bu sonuç çıkıyordu. Fakat orta vade de ABD'nin asla bunu kabullenmeyeceği de biliniyordu.
Bu yaşanan dengeler, belki de dengesizlikler içinde ABD-Batı tarafı karşısında şimdiye kadar en net taraf olan Rusya-İran hattında önümüzdeki süreci belirleyecek olan İran krizi artık somut olarak açığa çıkmıştır. ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından İran'da doların yükselişi bir türlü durdurulamıyor. Son olarak 1979 İran devriminde önemli bir rol oynayan esnaf protestoları hızla artmakta. Şimdilik rejim krizin ABD'nin komplosu olduğunu söylerken, ordunun müdahalesi de gündemde.
Bununla birlikte İran'ın toparlanabilmesi için imkânlarını dışarıda Şii güçlere aktardığı parayı içeriye aktarması ve böylece krizin aşılacağı konuşuluyor.
Özellikle Yemen krizinde Husi'lere verilen destek İran için hem Suudi ile siyasi kriz yaratırken, hemde kendisine ekonomik kriz olarak geri dönüyor. Buraya dikkat çekmekte fayda var. Husi'ler Şii bir güç olarak silahlı ve silahsız bir tabana sahipler. Haşdi Şaabi gibi İran destekliler. Bu durum mezhep farklılıklarından dolayı Suudi ile kriz yaşanmasına neden oluyor. Saflar İran'a karşı Suudi ve Suudi'yi Katar krizinde olduğu gibi BAE ve Bahreyn işbirliği şeklinde belirli. Üstelik bu ABD desteklidir. ABD'nin burada kazancı salt İran karşıtlığını örgütlemek değil aynı zamanda silah satışının da kazandırdığı ciddi bir kâr bulunuyor.
İran karşıtı blok ABD'nin nükleer anlaşmasından çekilmesini de destekliyor. Gerekçe olarak İran'ın Husi'lere ve Hizbullah'a verdiği destek gösteriliyor. Sünni radikal teröre karşı, İran'ın Şii terörü yarattığı bir gerçek. NATO komünizm ile mücadelenin ardından hedefinin küresel terörle mücadele olduğunu söylüyor. Bu yüzden İran'da bir anlamda Şii terörünü destekleyen devlet olarak tanımlamak isteniyor.
İran ise uzun zamandır Rusya desteğine güveniyordu. Esad-Rusya-İran işbirliğinin olduğu biliniyor. Fakat önümüzde ki süreçte Rusya ve Suriye'nin İran'ı satması da ciddi bir ihtimal.
Ayrıca İran'ın ekonomik krizin yanı sıra kendi içinde siyasal krizleri de bulunmaktadır. Azeriler, Belluciler, Kürtler ve Farslar'ın yaşadığı İran'da şimdiye kadar özellikle İslam devriminden sonra yöneldiği ve üzerinde faşizmi bile aşan politikalar izlediği Kürtlerin çıkışları baskıyla engelleniyordu. Olası bir çalkantı da Kürtlerin de ayaklanabilme potansiyelleri var. Nitekim şimdiye kadar bir çok defa protestolar yapılmış, fakat her ayaklanma veya protestolar ağır bir şekilde bastırılmıştı. Fakat olası bir savaşta Kürtlerin ayaklanabilme potansiyellerinin olduğu da biliniyor. Özellikle de son yıllarda yapılan ayaklanmalar bunu gösterdi.
Ortada bir tek Türkiye kalıyor.
Türkiye kendi içinde ekonomik ve yine hem kendi içinde hem dışarıda siyasal krizler ile boğuşuyor. İran parası gibi Türk parası da dolar karşısında değer kaybediyor. ABD dış işleri bakanı Pompeo'nun bakanlığa getirilmesi ile ABD'nin Ortadoğu politikalarında hedef olarak kriz yaşadığı Türkiye'yi mi, yoksa İran'ı mı koyacağı merak konusuydu. Şimdilik görünen o ki, her ikisini birden hedefe koymayacağına göre yönelimin İran'a olduğudur. İran'a yönelik bunun için siyasal ve ekonomik yaptırımlar uygulanırken, İran ekonomik olarak hızla çöküyor.
ABD'nin İran'a yönelmesi ve karşılıklı ağır tehditler krizi derinleştirirken Türkiye'den beklenen tutum ise ABD'nin yanında yer almasıdır. ABD'de Türkiye'yi bu yüzden gözden çıkaramıyor. Şimdilik bölgede İran'ı dengeleye bilecek en önemli güç olarak Türkiye görülüyordu. Şimdi ise İran'a doğrudan askeri-siyasi-ekonomik bir yönelimde ABD de Türkiye'ye ihtiyaç duyacaktır. Türkiye'de içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizi aşmak için bunu fırsata çevirmek isteyecektir. Türkiye'nin ABD ve NATO'dan en önemli talebi de kuşkusuz Kürtler üzerinde olacaktır. Rojava'da QSD'ye yardımların bitirilmesini isteyecektir. Efrin operasyonu ve Mınbiç anlaşması da akıllara bunu getiriyor. Türkiye ABD ile ancak bu konuda anlaşabilir. Fakat hem ekonomik hem de siyasal krizler yaşayan Türkiye bu kadar olumsuzluklar yaşarken ABD Türkiye'nin aynı anda bütün taleplerini de karşılamaz. QSD üzerinde uzlaşsa bile Türkiye'nin İran ile sorun yaşaması bir başka krizin doğacağı anlamına gelir. Bu yüzden aslında Türkiye ne olursa olsun bölgede İran sorunu ile bağımsız değişken durumlardan kaynaklı olarak her türlü çıkmaza doğru gidiyor. Suriye-Rojava politikaları için eli güçlense de bunların ayrıca yaratacağı sorunlar Türkiye'nin krizini derinleştirmekten başka işe yaramaz.
Bütün gelişmeler göz önüne alındığında bölgede önümüzdeki süreçte kaos derinleşirken, dengelerde netleşecektir. Bölgenin geleceği İran ve Türkiye krizlerinin sonuçları ile belli olacaktır. Şimdilik görünen ABD ve NATO'nun hedefinde öncelikli olarak İran bulunmaktadır. Her ne kadar Türkiye ile ciddi siyasi krizler yaşansa da ABD İran'a karşı Türkiye'yi yanına alacak ve böylece aynı zamanda Rusya'nın Türkiye üzerinden yaptığı planları da boşa çıkarmaya çalışacaktır.
Hem IKBY'de hem de Suriye'de ki Kürtler bu dengelerin neresinde olursa olsun kısa vaade de oldukça zor bir süreç yaşayacak. Taraflar açık netleşmeye doğru giderken, Kürtler için yaşanacakları zararsız ve hatta kazançlı aşabilmesinin tek yolu ulusal birliğini sağlamasıdır. Belki de ABD Türkiye ile anlaşırken, diğer yandan Kürtlere de bunu dayatabilir. Bu biraz da Türkiye ile anlaşırken, alttan da Kürtleri bir araya getirip, uzun vaade de tekrar Kürtlerle ittifak geliştireceğini de gösterir. Yani Kürtleri tam olarak gözden çıkaramayacağı, bu yüzden bir yandan Türkiye ile anlaşırken diğer yandan birliğini sağlamış ve daha da güçlenmiş bir Kürt gücü ile uzun vaade de tekrar birlikte hareket edebileceği anlamına da gelir. Bu ABD'nin dayatması olmasa bile önümüzde ki süreçte Kürtlerin tek çıkış yoludur. Bölgede yaşanan kaos derinleşirken herkes tarafını belli etme aşamasına gelecektir. Ve bu herkesin içinde Kürt güçleri de bulunuyor.
Şimdilik akıllara gelen bu. Nereden bakılırsa bakılsın önümüzde ki sürecin şimdikinden daha tehlikeli olacağı kesindir.
Seydo Turğut
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için