Kent Savaşları…
Kürdistan'da savaş başka bir noktaya evrilmiş durumda. Kürdler istediği için değil, zorunlu olarak kendilerini içinde buldukları bir savaş söz konusu. Nereye ve nasıl evrileceği de henüz belli değil. Herkes bir biçimi ile bekleyip görmek istiyor.
Her gün bir şehirde, bir ilçede sokağa çıkma yasağı uygulanıyor ve ardında korkunç bir "sokak savaşı" başlıyor. İşin ilginç yanı bu "sokak savaşlarında" sadece sivil insanlar ölüyor, evler harabeye dönüşüyor, ''taraflardan" ölen ise hemen hemen yok noktasında. Sokağa çıkma yasağı uygulanan şehir , Kobenê'nin bir mahallesi görüntüsünü andırıyor. Zaman zaman insanlar nefes alsın diye adeta o kent ''teneffüse" çıkarılıyor. O teneffüs sırasında da insanlar canhavliyle kaptıkları bohçaları, valizleri ile gurbete gider gibi; bu kar kış gününde yollara düşüyor, evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar!
Peki ama nereye?
Cizre, Silopi, Yüksekova, Lice, Kulp, Nusaybin, Derik, Dargeçit, Sur... Gün gün, adım adım naklen izlediğimiz bir savaş var. Kimimiz içinde, kimimiz kenarında, kimimiz ekranlarda... Ama ''ölü" sessizliği eşliğinde. Adeta ''yarın" sıra hangi şehirde olacak diye bekliyoruz. Peki bu savaş nerede yaşanıyor? Dünyanın herhangi bir başka kıtasında mı? Neden çözüm noktasında Gezi'de ki kadar ''koparacı" bir ses çıkaramıyoruz... Neden orada iş makinelerinin önüne geçip dikilenler, Kürdistan'ın bu şehirleri harabeye çevrilirken zırhlı araçların önüne dikilmiyorlar? HDP, DBP, DTK, Belediyeler ve diğer Kürt siyasi partileri ile Türkiye sol hareketi neden bu kadar sessiz, neden bu şehirlerin yıkılmasının önüne geçemiyorlar, bir çözüm üretemiyorlar? İnsan gerçekten düşünmekten kendini alamıyor. Eğer sen bu sorunlara çözüm bulamıyorsan o insanlara gidip oy isteme, aday olma. Benim gibi, sıradan bir vatandaş gibi izlemekle yetineceksen, arada bir basına demeç verecek veya o şehre girmeyi deneyip bir çözüm bulamayacaksan, vakti geldiğinde gidip o halka ''temsilcin" olacağım diye oy isteme...
Peki ya şu ''milliyetçi ve muhalif" geçinen Kürdlere ne demeli? Hani yıkılan bu şehirler, öldürülen o insanlar uzay boşluğundaki herhangi bir gezegene filan ait değil... Yoksa tek varlık nedenin sözde ''muhalif" olmak mı sistemin gözünde! Basından izliyorum kimi sözde Kürd muhalifi elindeki ''saksafonla'' aynı nakaratı çalıp duruyor. Haydi diyelim başka nota bilmiyorsun, kulakların da mi hiç rahatsız olmuyor!
Bir yıla aşkın bir zamandır Türkiye yeni bir stratejiyi devreye sokmuş durumda. Bu strateji "gerilim ve şiddet" siyasetidir. Bu "gerilim ve şiddet" siyaseti öyle anlaşılıyor ki daha da artarak devam edecek. JİTEM, Hizbullah derken şimdi de Esedullah timi devreye girmiş. Bu tim diğerlerinden farklı olarak insanları öldürmekle birlikte kentleri de harabeye çeviriyor. Bu ise bütün zalimlerin son evrelerinde başvurdukları bir yöntemdir.
Kürdistan'ın merkezinde yer aldığı Ortadoğudaki bu savaşa Rusya'nın dahil olması ile birlikte bir çok taş yerinden oynadı, oynamaya devam edecek. Bu savasın en büyük kaybını çok yakın bir zamanda Türkiye yaşayacak gibi görünüyor, her tarafta daralan bir çember söz konusu. Türkiye bu daralan çemberi hissettikçe daha çok içeriye yönelecek. Bu da "şiddet ve gerilim" politikasının daha da yükseleceği anlamına geliyor. Buraya bir parantez açmak istiyorum; Kürdler yanlış ata oynamamalı. Sayın Barzani Kürdistan'ın başkanıdır, MİT binasında işi olmaz, eğer MİT ile bir görüşme yapılacaksa bunu Barzani değil Parastin yapmalı. Sayın Barzani'nin MİT binasına gitmesi Kürd Halkının onurunu kırmıştır.
Politikacılar, siyasi partiler ölümlerin önüne mutlak bir şekilde geçmek zorundalar, kentlerin yıkılmasını izin vermemeliler. Aksi durumda hiç bir gerekçe ve açıklama onları haklı çıkaramaz. Ne kentlerin yıkılması, nede gençlerin ölümünü daha fazla kimsenin tahammülü yoktur.
Bu kent savaşlarının bir tarafında, daha önce devletin "gerilim ve şiddet" polirikasına taş ve molotof ile karşılık veren "öfkeli" gençler var, devletle olan bütün bağını kopardığı anlaşılıyor.
Kent savaşlarının büyük, ağır sonuçları vardır; toplu göçten, toplu katliamlara kadar... Yıkılan bir kenti bir daha eskisi gibi kuramazsın, yıkılan bir ev bir daha eskisi gibi dikemezsin, göç eden insanları bir daha geri getiremezsin. Kent, mahalle, caddeler, sokaklar, insanlar... Birbirine küstümü, kırgınlık, kırılganlık oluştu mu bir kez, hasret içlerini yaksa da bir daha onları eskisi gibi bir araya getiremezsin. Sahip çıkamadın mı kentine, çaresizliğine ağlar, sana bir daha geri dönmez.
Kentler ağlarsa, küserse bir daha asla barışmazlar.
Yorumlar
TC'ye dünyayı dar edercesine sadece 20-30 yiğit fedaisini feda edip metropolleri (özellikle siyasi eliti, üst düzey askeri gücü ve ekonomik erki hedefleyerek) kan gölüne çevirmelidir. Bunu yapacak güç ve kudrette değilse derhal hendekleri kapatıp, halktan özür dilemeli ve sonsuza kadar ortadan kaybolmalıdır ...
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için