14 Kas2010
Devlete Güvenmeyin
Kürtler ne zaman devlete güvendilerse, hep tersi oldu ve kaybettiler, kandırıldılar ve imha edildiler.
Bu Osmanlıdan TC’ye hep böyle devam etti. Bundan sonra da değişeceğini sanmıyorum. TC sadece işgal ettiği Kuzey Kürdistan’daki Kürtlere değil, dünyanın her yerindeki Kürt’e düşman.
Güney Kürdistan’ki Federe Kürt hükümetine “dost” görünüp, aslında Irak’da yeni kurulacak hükümet içinde yer almamaları için de elinden geleni yaptı. Celal Talabani’nin yeniden cumhurbaşkanı seçilmesine karşı çıktı.
Onlar oyalama ve Kürtlerin taleplerini ertelemenin peşindeler, Kürtler inatla bu sefer kandırılmayacaklarını umut ediyorlar!
“Osmanlının ipiyle kuyuya inilmez” ve “köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksin” türünden Türk atasözleri bir gerçeği işaret ediyor.
Bu zor günleri atlatıncaya kadar Kürtlere “ayı” muamelesi yapacak, sonrası malum.
Abdullah Öcalan “ben buraya getirildikten beri defalarca gelip ‘ateşkes yapın bu sefer sorunu çözeceğiz’ dediler. Ancak her defasında oyaladılar beni” diyor.
TC’yi tanıyanlar bu duruma şaşırmazlar. Asıl şaşılacak olan, bundan sonra da kandırılıyor olacağımız.
Barış tabii ki en doğru olandır. Sürekli seni kandırmaya çalışan, oyalayan ve fırsatını bulunca da son ölümcül darbeyi vuranlara inanmak, işte buna şaşılmalı.
***
KCK davasından yargılananların Kürtçe savunma yapma ısrarı devleti çıldırtıyor ve mahkeme başkanı bu davanın duruşma tutanaklarına şu zavallı cümlelerle geçiyor: “Kürtçe olduğu düşünülen, bilinmeyen bir dilde savunma yapmaya devam ettiği görüldü.”
Bunu söyleyen devletin hâkimi. Şimdi devlete mi güvenelim, yoksa hâkimin densizliğine mi kızalım?
Bu “bilinmeyen”, ancak “Kürtçe olduğu düşünülen” dil acaba Abdullah Gül’ün “akrabaları”nın konuştuğu şu “kart – kurt” dilinin bir devamı olmasın?
Hâşâ, A. Gül, Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Deniz Baykal ve o tayfadan olanlarla akraba olacağıma, ormandaki bir ayıyla akraba olmayı tercih ederim.
En azından ayının ne zaman saldıracağını tahmin edebilirsiniz ve ona göre tedbirinizi de alırsınız.
Ama bu “akraba” olduğumuzu iddia edenlerin ne zaman ısıracakları, ne zaman doğru, ne zaman yalan söyledikleri hiç belli olmaz. Bin yıldır yalan söylüyorlar ve bu huylarından asla vazgeçmeyeceklerini de her fırsatta tekrarlıyorlar. Hatta Erdoğan genlerinin buna müsaade etmediğini söyledi, geçenlerde.
Onlar bu yalan, aldatma ve talan etme geninden, Kürtler de her şeye kanma geninden kurtulmadıkça, akrabalığımız zaten yalan, belki iyi birer komşu dahi olamayacağız. İki düşman olarak da içi içe yaşanmayacağına göre…
Kürtçede ısrar yerinde bir tutumdur ve hangi “akil adam”lar ne derse desin, tartışma konusu dahi edilmemelidir.
“Türkçe savunma yapsalar neredeyse tamamına yakını bırakılacak” deniyor. Bütün sorun da burada zaten, sömürüyü kabullen seni azat edeyim.
İngiltere’ye uçmadan önce Abdullah Gül, Kürtlerin Türklerden ayrı bir millet olmadıklarını söylüyordu. Kürtlerin halk olarak varlığını inkâr ediyordu. Ve İngiltere’de kendisine “Yılın Devlet Adamı” ödülünü verdiler.
Avrupalıların bir zamanlar Saddam Hüseyin ile de iyi ilişkileri vardı. Bu ikiyüzlülük Kürtler söz konusu olduğunda, Avrupa devletlerinin tarihi mirası sayılır.
Avrupa sırf çıkarları için değerlerine ihanet ediyor. Bir halkın varlığını inkâr eden devletin başındakine onur niyetine “Yılın Devlet Adamı” ödülünü veriyor. Velhasıl, Kürtler verenin de alanın da kişisel onuruna dil uzatmadan, yapılan eylemin onursuzluğunun farkındalar.
TC devleti Kürtçeyi tehlike olmaktan çıktığı zaman, yani Kuzey Kürdistan’da 25 milyon yerine 3 – 4 milyon Kürt’ün konuştuğu bir dil durumuna gerilediğinde ancak, serbest bırakır ve dünyaya kendisini Kürtçeyi koruyan rolünde sunar. Ve Kürtçenin yaşatılması için Avrupalı dostlarından kredi dahi talep eder. Onlar da TC’nin yaptığı bütün katliamları bir çırpıda unutup musluğun ağzını açarlar.
Şimdiden Erdoğan “Kürtleri biz temsil ediyoruz” demiyor mu?
Demek ki, daha çok oyalayacaklar bizi.
TC ile karşılıklı savaşı durdurmak için görüşmek ve TC devletine güvenmek çok ayrı şeyler. İkisini birbirinden ayrı tutmak gerekir.
Bugüne kadar devlete güvenip hep kandırılan Kürtler, bu çağda da bunca örgütlü olmalarına rağmen hala kandırılmaya müsait olmamalılar.
PKK liderlerinden Mustafa Karasu’nun geçenlerde Y. Özgür Politika gazetesinde şöyle bir demeci vardı: “Ne Türkiye’de demokrasi vardır ne demokrasi içinde Kürt sorununun çözüleceği bir ortam bulunuyor ne de Ortadoğu’da Kürtlerin demokratik haklarını kabul eden bir zihniyet hâkimdir. Türkiye, İran ve Suriye’nin hangi temelde politika yürüttüklerini her Kürt bilmektedir”
Karasu devamla şöyle diyordu: “Kürt sorunu hükümetin insafına bırakılmayacak kadar hassas bir konudur” tamamen doğru. Ancak eksik. Kürt sorunu devletin insafına da bırakılmayacak kadar hassas ve hayati bir sorun.
Kürtlerin “AKP hükümeti kötü, devlet iyi” ayrımını yapma lüksleri yok.
Kemalistler de, Türk – İslam sentezcileri de Kürtler için aynı şeyi ifade etmeliler. Birinin diğerinden üstün yanı yok. Kürtler söz konusu olduğunda bir elmanın iki parçası gibi bir birlerini tamamlıyorlar.
Kürtlerin yapacağı en akıllı iş, onların iktidar kavgalarında taraf olmadan Kürtlerin çıkarını gözetlemek olmalı.
Birini cilalayıp diğerine karşı savunuyor durumuna düşmemeliler.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, ''BDP'liler bundan böyle poliste, savcılıkta ve mahkemelerde anadilde savunma yapacaklar. KCK davasındaki Kürtçe savunma konusunda da geri adım atılmayacak'' demesi somut bir olay karşısında, somut bir tavır, yerinde bir karardır.
Umarım geri adım atılmaz. Ve hepimiz Kürtçeyi hayatın her alanında kullanacak kararlılığa ulaşırız.
Bu vesileyle Rojeva Kurdistan www.rojevakurdistan.comsitesinin hazırlanmasında ve yayında emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür eder, bundan böyle bu sayfa aracılığıyla iletişimde olmaktan mutluluk duyacağımı belirtmek isterim.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu Osmanlıdan TC’ye hep böyle devam etti. Bundan sonra da değişeceğini sanmıyorum. TC sadece işgal ettiği Kuzey Kürdistan’daki Kürtlere değil, dünyanın her yerindeki Kürt’e düşman.
Güney Kürdistan’ki Federe Kürt hükümetine “dost” görünüp, aslında Irak’da yeni kurulacak hükümet içinde yer almamaları için de elinden geleni yaptı. Celal Talabani’nin yeniden cumhurbaşkanı seçilmesine karşı çıktı.
Onlar oyalama ve Kürtlerin taleplerini ertelemenin peşindeler, Kürtler inatla bu sefer kandırılmayacaklarını umut ediyorlar!
“Osmanlının ipiyle kuyuya inilmez” ve “köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksin” türünden Türk atasözleri bir gerçeği işaret ediyor.
Bu zor günleri atlatıncaya kadar Kürtlere “ayı” muamelesi yapacak, sonrası malum.
Abdullah Öcalan “ben buraya getirildikten beri defalarca gelip ‘ateşkes yapın bu sefer sorunu çözeceğiz’ dediler. Ancak her defasında oyaladılar beni” diyor.
TC’yi tanıyanlar bu duruma şaşırmazlar. Asıl şaşılacak olan, bundan sonra da kandırılıyor olacağımız.
Barış tabii ki en doğru olandır. Sürekli seni kandırmaya çalışan, oyalayan ve fırsatını bulunca da son ölümcül darbeyi vuranlara inanmak, işte buna şaşılmalı.
***
KCK davasından yargılananların Kürtçe savunma yapma ısrarı devleti çıldırtıyor ve mahkeme başkanı bu davanın duruşma tutanaklarına şu zavallı cümlelerle geçiyor: “Kürtçe olduğu düşünülen, bilinmeyen bir dilde savunma yapmaya devam ettiği görüldü.”
Bunu söyleyen devletin hâkimi. Şimdi devlete mi güvenelim, yoksa hâkimin densizliğine mi kızalım?
Bu “bilinmeyen”, ancak “Kürtçe olduğu düşünülen” dil acaba Abdullah Gül’ün “akrabaları”nın konuştuğu şu “kart – kurt” dilinin bir devamı olmasın?
Hâşâ, A. Gül, Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Deniz Baykal ve o tayfadan olanlarla akraba olacağıma, ormandaki bir ayıyla akraba olmayı tercih ederim.
En azından ayının ne zaman saldıracağını tahmin edebilirsiniz ve ona göre tedbirinizi de alırsınız.
Ama bu “akraba” olduğumuzu iddia edenlerin ne zaman ısıracakları, ne zaman doğru, ne zaman yalan söyledikleri hiç belli olmaz. Bin yıldır yalan söylüyorlar ve bu huylarından asla vazgeçmeyeceklerini de her fırsatta tekrarlıyorlar. Hatta Erdoğan genlerinin buna müsaade etmediğini söyledi, geçenlerde.
Onlar bu yalan, aldatma ve talan etme geninden, Kürtler de her şeye kanma geninden kurtulmadıkça, akrabalığımız zaten yalan, belki iyi birer komşu dahi olamayacağız. İki düşman olarak da içi içe yaşanmayacağına göre…
Kürtçede ısrar yerinde bir tutumdur ve hangi “akil adam”lar ne derse desin, tartışma konusu dahi edilmemelidir.
“Türkçe savunma yapsalar neredeyse tamamına yakını bırakılacak” deniyor. Bütün sorun da burada zaten, sömürüyü kabullen seni azat edeyim.
İngiltere’ye uçmadan önce Abdullah Gül, Kürtlerin Türklerden ayrı bir millet olmadıklarını söylüyordu. Kürtlerin halk olarak varlığını inkâr ediyordu. Ve İngiltere’de kendisine “Yılın Devlet Adamı” ödülünü verdiler.
Avrupalıların bir zamanlar Saddam Hüseyin ile de iyi ilişkileri vardı. Bu ikiyüzlülük Kürtler söz konusu olduğunda, Avrupa devletlerinin tarihi mirası sayılır.
Avrupa sırf çıkarları için değerlerine ihanet ediyor. Bir halkın varlığını inkâr eden devletin başındakine onur niyetine “Yılın Devlet Adamı” ödülünü veriyor. Velhasıl, Kürtler verenin de alanın da kişisel onuruna dil uzatmadan, yapılan eylemin onursuzluğunun farkındalar.
TC devleti Kürtçeyi tehlike olmaktan çıktığı zaman, yani Kuzey Kürdistan’da 25 milyon yerine 3 – 4 milyon Kürt’ün konuştuğu bir dil durumuna gerilediğinde ancak, serbest bırakır ve dünyaya kendisini Kürtçeyi koruyan rolünde sunar. Ve Kürtçenin yaşatılması için Avrupalı dostlarından kredi dahi talep eder. Onlar da TC’nin yaptığı bütün katliamları bir çırpıda unutup musluğun ağzını açarlar.
Şimdiden Erdoğan “Kürtleri biz temsil ediyoruz” demiyor mu?
Demek ki, daha çok oyalayacaklar bizi.
TC ile karşılıklı savaşı durdurmak için görüşmek ve TC devletine güvenmek çok ayrı şeyler. İkisini birbirinden ayrı tutmak gerekir.
Bugüne kadar devlete güvenip hep kandırılan Kürtler, bu çağda da bunca örgütlü olmalarına rağmen hala kandırılmaya müsait olmamalılar.
PKK liderlerinden Mustafa Karasu’nun geçenlerde Y. Özgür Politika gazetesinde şöyle bir demeci vardı: “Ne Türkiye’de demokrasi vardır ne demokrasi içinde Kürt sorununun çözüleceği bir ortam bulunuyor ne de Ortadoğu’da Kürtlerin demokratik haklarını kabul eden bir zihniyet hâkimdir. Türkiye, İran ve Suriye’nin hangi temelde politika yürüttüklerini her Kürt bilmektedir”
Karasu devamla şöyle diyordu: “Kürt sorunu hükümetin insafına bırakılmayacak kadar hassas bir konudur” tamamen doğru. Ancak eksik. Kürt sorunu devletin insafına da bırakılmayacak kadar hassas ve hayati bir sorun.
Kürtlerin “AKP hükümeti kötü, devlet iyi” ayrımını yapma lüksleri yok.
Kemalistler de, Türk – İslam sentezcileri de Kürtler için aynı şeyi ifade etmeliler. Birinin diğerinden üstün yanı yok. Kürtler söz konusu olduğunda bir elmanın iki parçası gibi bir birlerini tamamlıyorlar.
Kürtlerin yapacağı en akıllı iş, onların iktidar kavgalarında taraf olmadan Kürtlerin çıkarını gözetlemek olmalı.
Birini cilalayıp diğerine karşı savunuyor durumuna düşmemeliler.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, ''BDP'liler bundan böyle poliste, savcılıkta ve mahkemelerde anadilde savunma yapacaklar. KCK davasındaki Kürtçe savunma konusunda da geri adım atılmayacak'' demesi somut bir olay karşısında, somut bir tavır, yerinde bir karardır.
Umarım geri adım atılmaz. Ve hepimiz Kürtçeyi hayatın her alanında kullanacak kararlılığa ulaşırız.
Bu vesileyle Rojeva Kurdistan www.rojevakurdistan.comsitesinin hazırlanmasında ve yayında emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür eder, bundan böyle bu sayfa aracılığıyla iletişimde olmaktan mutluluk duyacağımı belirtmek isterim.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.