Kim kime ihanet etti?
2002'de iktidara geldiğinden bu yana, yazılarımla, AKP'ye karşı kendi içimde de gerilimli bir mücadele yürüttüm. Hiç tereddüt etmedim, yalpalamadım, ikircikli tek sözüm olmadı. AKP'ye karşı çıkarken, karşı çıkan mantığım çok basit bir düzlem üzerinde ilerliyordu. Türk siyasal İslamı, Kürt ve Türk sorununu kiltileyen temel güçtür, bu güçten sorunların çözümünü beklemek 21. Yüzyılı kucaklamak isteyen çağdaş Kürt ve Türk insanına yakışmıyor. 90 yıl Kemalizmin sokak tetikçiliğini yapmış ve her demokratik girişimin bastırılmasında aktif rol oynamış Türk islam güçlerinin iktidara gelmesi devrim değil, karşı devrimdi.
Ama devrim özürlü Kürt ve Türk halkının arayış halindeki aydınlarına, yazarlarına ve düşünürlerine bunu anlatamdık. Aslında çok yazdık, ancak çıkarları bunu anlamaya izin vermedi. Türkiye cumhuriyeti devletinin iktidar ve silah değiş tokuşunda biz taraf olmamalıydık. Bu değiş tokuşa maraba olarak taraf olmanın ne kadar berbat bir şey olduğunu anlatmaya çalışırken, kınandığım çok oldu.
Bugün Erdoğan'ın tasfiye etmeye çalıştığı adli birimlerin anayasa referandumundan sonra oluşturulduğunu, bu saaten sonra "yetmez ama evet" diyenlere hatırlatmanın bir gereği de kalmadı.
Kürt ve Türk cephesinin bir çok siyasetçisi, aydını, yazar ve gazetecisi AKP iktidarına büyük ölçüde güç kazandırdı.
Ama şimdi bunlar Erdoğan'ı anti demokratlıkla suçluyarak AKP'den vazgeçiyorlar. Bir dönem aynısını Turgut Özal'lı ANAP'a da yapmışlardı.
Erdoğan bu terk edilişi ve ipe çekilişi herhalde dişlerini sıkarak yaşıyordur. 12 senedir hakkında olumlu tek satır yazmadığım bir kişiye, başbakanlık kariyerinden ayırarak, Kasımpaşalı Erdoğan olarak baktığımda, yüzündeki kahredici kederi ve öfkeyi görebiliyorum. Bu nedenle de verili hiç bir kalıba bağlı kalmadan özgür yazıyorum zaten. Ortaya çıkarılan bütün suçları, parçalanan bir iktidar ittifakının çirkin bir boşanması olduğunu söylemişti birileri. Erdoğanlı AKP, Kürdistan'daki serhildanları büyük bir zorbalıkla bastırırken, KCK davasından binlerce kişiyi tutuklarken, ordu mensuplarına yönelik ağır operasyonlar yaptırırken, dünyaya meydan okurken, Suriye'deki iç savaşı başlatırken pek sorgulanmıyordu.
Bugün AKP'ye karşı çıkan Cengiz Çandar'ın geçmişin en büyük AKP'lisi olduğunu hatırlatmadan geçemeyeceğim. AKP'nin Suriye politikasının en büyük destekçisiydi Çandar. Türkiye Esad'ı yıkmak zorundadır diyor; bu Türkiye'nin şeref ve onur meselesidir diye ekliyordu. Hasan Cemal de öyle idi. Ahmet Altan yere göğe sığdıramıyordu AKP'yi... Yazıyı onların AKP'yi destekleyen yazılarından satırlarla doldurmak istemiyorum. Ama öyleydiler. Türk İslamcılığını adım adım toplumun başına musallat etmede köşe taşı işlevi gördüler. "Yetmez, ama evet" çığlıklarıyla Kürt ve Türk toplumunu bunalttılar.
Erdoğan'ı bunlar yarattı. Erdoğan da kendini gerçekten sultan zannetti. İktidar odaklarından birinin bir iki çıkarına dokununca taşlar yerinden oynadı.
Çok affedersiniz, iktidar puştluğu devreye girdi.
Bakanlarına yönelik ilk operasyonu yediği hafta Erdoğan istifa etseydi, iktidarsızlıktan nefret eden Türkler, hükümeti kurma görevini yeniden götürüp Erdoğan'ın eteğine koyacaklardı. Erdoğan biraz daha zeki olsaydı yeniden hükümet kurduğu gün erken seçim kararı alır ve seçimde yine başa gelirdi. Ama Erdoğan bu kapasitede bir insan değildi. Suçlu ve korkaktı. Suçlular ve korkaklar iktidarı kolay kolay bırakamazlar.
Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve bir dönem AKP'yi desteklemiş, ancak şimdi tavır alan aydın ve yazarları okuyup dinleyice onlar mı ayrı bir dünya da yaşıyor yoksa ben mi diye sormadan edemiyorum. Onların aksine Erdoğan'ı şimdi daha çok çabalayan biri olarak görüyorum. En azından şimdi Türkleri ve Kürtleri kendi demokratlığı konusunda ikna etmeye çalışan bir Erdoğan var. Ama olmuyor, karar verilmiş, ip çekilmiştir, Erdoğan ağzıyla kuş tutsa düşmekten ve yargılanmaktan kurtulamayacaktır.
Düşmesini ve yargılanmasını ben de çok istiyorum. Baş hırsız sıfatını kullandım bunun için, ama bir dönem kendisini destekleyip, şimdi yüz üstü bırakarak muhalefet cephesine geçen iki yüzlülerin yazı ve görüşlerindeki yavşaklığı görmezden gelemedim. Çünkü biliyorum ki, ikiyüzlü bu takım, AKP'yi kullanıp attığı gibi, başka bir iktidarı da aynı şekilde kullanıp atacak ve bizlere, kullanılıp atılmış iktidarların enkazlarını ortadan kaldırmanın hamallığı düşecek.
Bizler derken, iktidar dışı muhalefetten söz ediyorum.
AKP, Cemaat'in çıkarlarına dokunmasaydı, hem iktidarı hem muhalifleri idare eden şanlı Türk ve Kürt aydınları, gazetecileri ve siyasetçileri bu kadar hızlı saf edeğiştirirler miydi?
Kürtleri bu yazıda bir kenara bırakıyorum, devşirilmiş Türk iktidar kimliğinin baskısı altında zavallılaşmış Türkiye vatandaşlık kimliğim bir ulusa bu kadar puştluğu layık görmeyi kaldıramıyor açıkçası. Balkanlar ve Sovyetler Birliği'nden başlayıp, bir hilal gibi Ortadoğu'ya kayan ve hilalın ucunda idam mahkumu gibi sallanıp duran Türkiye'ye ilk çekici vuran 21. Yüzyılın yapı ustası şöyle sesleniyor:
"Harç bitti, yapı paydos"
Çünkü sadece Kemalizm değil, Kemalizmin kolunu kanadını kıran Türk Siyasal İslam'ın da itibarı yerlerde sürünüyor artık...
Ama bu iktidarları başımıza musallat eden Kürt ve Türk ortak üçkağıtçılığı, muhalefet cephesinin ön saflarında yeni iktidara koşmak için yine pusuda bekliyor, ben ona yanıyorum.