"Çözüm sürecinde" gelişmeler ve şeffaflık!
Türkiye giderek Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ısınırken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Çankaya Köşkü'ne çıkışına engel olabilecek bariyerleri kaldırma bağlamında tıkanan "çözüm sürecinde" yeni bir hamle yaparak, ileri bir aşamaya geçmeye karar verdiği anlaşılıyor.
Türkiye'de ve uluslararası güç merkezlerinde Erdoğan ve AKP karşıtı klimanın giderek sertleştiği bir ortamda, Başbakan, gerek kişisel geleceği, gerekse partinin istikbali açısından hem Kuzey hem de Güney'deki Kürd siyaseti ile yumuşama ve işbirliği yapma dışındaki seçenekleri tüketmiş durumda. Kuzey'den esecek barış rüzgarı, Güney'den gelecek petrol enerjisi ile siyaset/ikbal yolculuğunda yelkenlerini doldurma konusunda Erdoğan'ın ikna olduğu biliniyor.
Siyaset kulislerden yayılan haberlere göre geçtiğimiz hafta aralarında kabine üyelerinin de olduğu bir heyet Öcalan'ı ziyaret ederek gündeme düşen aşamayı tartıştı. Buna göre basına yansıyanlar dışında;
-Hasta tutukluların serbest bırakılması,
-"Örgüt üyesi olmadığı halde, örgüt adına eylem ve etkinliklerde bulunmaktan" ceza alan çok sayıda tutuklunun ilgili yasalar değiştirilerek serbest bırakılmalarının sağlanıp cezaevlerinin boşaltılması,
-Gerillaların dağdan inmesini sağlamak amacıyla "etkin pişmanlık" denilen yasanın, "pişman olma" kavramının yer almayacağı bir şekilde düzenlenmesi gibi uygulamalar bulunuyor.
-Başbakan Erdoğan'ın da Almanya seyahatinde akşam yemeğinde buluştuğu ve aralarında Kürdlerin de bulunduğu bir heyete, politik nedenlerle sürgünde bulunanların geri dönüşünün sağlanması konusunda bir takım adımlar atacaklarını söylediği de bir diğer kulis bilgisi.
-Türkiye'nin Rojava'ya uyguladığı ambargonun gevşetilmesi, Süleyman Şah Türbesi'ne geçtiğimiz haftalarda yapılan askeri sevkiyatın YPG korumasında gerçekleştirilmesi, PDY heyetlerinin Türkiye'ye gidip gelebilmesi gibi işbirliği örneklerinin geliştirilmesi, El Nusra gibi örgütlere yapılan yardımların kesilmesi gibi adımların atılması gibi konularda daha atraktif bir siyaset izlenmesi...
Öte yandan geçtiğimiz hafta başında Güney'de PKK ile PDK üst düzey yöneticileri arasında yeniden görüşmelerin başladığı bildiriliyor. Bölgeden gelen haberlere göre taraflar gerginliği azaltmak amacıyla atılması gereken adımları tartışıyor. Bu amaçla öncelikle medya üzerinden yürütülen "psikolojik savaş" dilinin terkedilmesi, ardından özellikle Rojava'da sorun yaratan çelişkilerin masaya yatırılıp çözüm bulunması konusu konuşuluyor.
Son bir ayda her ne kadar Lice'de başlayan karakol yapımını protesto gerginliği ve dağa giden çocukların aileleri üzerinden birbirine psiko-enstrümanlarla ateş açma hadiseleri yaşanmasına rağmen, tarafların bu tür olayları lokalize etme yeteneklerinin de geliştiği görülüyor. Bu anlamda yeni bir "Silvan felaketi" yaşanmaması konusunda iki tarafın yetkililerince provokasyonlara karşı duyarlı olma çağrısı yapıldığı da bildiriliyor.
Tüm bunlar olup biterken Başbakan'ın "Kürdlerle uzlaşmaktan" tam olarak ne anladığı veya nasıl bir ajandaya sahip olduğu konusundaki ketumluğu kafalarda soru işareti yaratmaya devam ediyor. Dahası aynı kettumluğu Kürd siyasetinin de gösterdiği, sürecin genel hatları dışında kamuoyunun olup biteni, konuşulup, anlaşılanı bilmediğini de eklemek gerek. Bu nedenle Diyarbakır'da yapılan "Çözüm Çalıştayı'nın" basına yani kamuya kapalı olmasının, anlamını zayıflatıp, daralttığını ve yeni kuşkulara neden olacağını söylemek gerek.
Esasen başından beri "sürece" yönelik temel eleştirilerden birinin şeffaflık sorunu olduğu, kamuoyu ile paylaşılmayan ve kamunun demokratik mekanizmalar dahilinde taraf olarak yer almadığı bu tür süreçlerin, "açıklık-meşruluk" sorunu taşıyacağı ve yasallaşmasının dahi riskli olacağı bilinmektedir. Keza Oslo girişimlerinin masada sahipsiz kalması ve dava konusu olması deneyimi bu konuda unutulmaz bir derstir.
Erdoğan, Kuzey'de ayağına ve geleceğine dolanan bu sorunu çözmediği sürece, Türkiye'yi içine kapanık, potansiyelini iç savaşla tüketen, uluslararası planda figüran, ırkçılık heyulasının dolaştığı bir ikinci lig devleti olmaktan çıkaramaz.
Kürdler ise savaşın mağdur tarafı olarak bir an önce politik çözümün gelişmesinden yana. Güney Kürdleri, bir an önce Bağdat'ın baskı ve şantajlarından kurtulmak için denize çıkışa, Kuzey Kürdleri bir an önce savaş girdabından çıkmaya ve gasb edilen haklarının iadesine ihtiyaç duyuyor.
Türkler (Erdoğan ve AKP) ve Kürdlerin (PKK-PDK) biribirlerine mecbur oldukları bu aşamada, tüm tarafların kazanması için, eşit ve onurlu bir barış ve karşılıklı çıkarların korunduğu iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi gerekir.
Bunun olabilmesi Türk siyasetinin, Kürdlere karşı her dozda ötekileşirici tarzından vazgeçmesine ve ara verdiği demokratikleşme prosesine yeniden dönmesine bağlıdır. İstanbul'da barışçıl göstericilere şiddet uygulayıp, Kürdlerle barış tesis edilemez. Keza Lice'de sivillere ateş açma emri veren Albay'ın "duymayı özlediği" makinalı tüfek sesleri eşliğinde yapılan "çözüm çalıştayları" sadece umutsuzluk yayar.
Öte yandan Kürd siyaseti de, Öcalan'ın 2013 Newroz mesajında "yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz" dediği yere "yeni bir Kürdistan'a uyanmayı" da ekleyecekse, bu "yeni"yi ancak Kürd-Kürd ilişkilerinde demokratik rekâbet, ve diyalog ile tesis edilebilir.
Yorumlar
Ayrıca memlekette düşünce özgülüğü de olsun biraz, isteyen istediğini yazsın kardeş...
Selamlar, sevgiler
Badilli
Sonuçta insan fikrini ifade etmekten imtina ederek, haber-yorumlar da yazamaz mı?
Her yazı Kürdlere "Öcalan'a karşı isyan" çağrısı veya "ulus inşası" üzerine kurgulanmak zorunda mı?
Bence senin güzel, radikal eleştirilerinde ki sorun Öcalan endeksli olması. Öcalan'ı aşmak için, Öcalan eksenli veya Öcalan eleştirisi odaklı düşünmeyi de aşmak lazım.
Tabi sen diyeceksin "Öcalan aşılmadan birşey olmaz." Ben de derim ki "niye olmasın?"
Bence sen Öcalan'dan kurtulmak istiyorsan bu "çözüm sürecini" ve ona Nobel verilip serbest bırakılmasını sağlamalısın. Öcalan'ı ve diğer karizmatik liderleri "kargo kültünün kargası" yapan şey onların hep demir duvarlar arkasında olmalarıdır. Bu karizmayı da ancak kendileri bitirebilir.
türklerin imralidakiyle yaptiklari pazarliklar kürtlerin kolektif haklarini icermiyor asil amaclari gerillayi dagdan indirmek (yani tavsiye etmek) buna karsiilikta öcalani ev hapsine cikarmak bütün pazarlik budur.
imralidakinin kürtler icin istedigi avrupa yerel yönetim yasasina konulan cekincenin kaldirilmasidir bunun kürtlerin kolektif haklarina ne katkisi olacak bu entrikalari kürtlere cözüm olarak yuturmaktan vaz gecin.
kürdistan dünyanin en önemli jeo stratejik ve geo stratejik yeridir dünyanin üc kitasini birlestiriyor cok önemli enerji kanaklarina sahiptir. kürtler türkleri firatin batisina sürerse türklerin dünya global sistemi icnde hic bir kiymeti kalmaz.
ukranya kirizinden sonra kürtlerin eline daha
önemli kozlar gecmistir kürtlerin rizasi alinmadan artik hic bir proje hayata gecemez
kürdistan özgür olmadan enerji yolarida özgür olmaz.
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için