Devrimler yavrularını yemez…
Özgürlük mücadellesi yürüten hemen, hemen tüm hareketlerde neredeyse dillere peleseng edilen şu 'Devrimler 'Yavrularını Yer' sav'ı devrimci bir sapmadır.
Bu tür açık bir sapmanın temellerini irdelerken...
Savaşın acımasız koşullarıyla beraber özgürlük mücadellesi yürüten komuta erki bireylerde baş gösteren iktidar hastalıklarından kaynaklı, kendilerini savaşın akışından alı koyamamaları ile devam eden özyitimi ile peyder pey mücadele ruhundan uzaklaşarak zıddına dönüşen; son haliyle kıyımcı pratiklerini meşru zemine oturtma ve perdeleme uğruna öne sürdükleri bu türden savların, devrimin onuruna gölge düşürmenin haricinde bir geçerliliği olmadığı gibi, en anlaşılır ifade ile tasfiyeciliktir!
Ne yazık ki; bu tarz sapmalar, üzerinde bolca teoriler üretilerek devrimci pazarlara sunulmuş olup; amaçlanan şekli ile mücadelle saflarında da kanıksanmıştır.
Belki de en acısı kıyılan yavruların, yaşadıklarının bir devrimin kaçınılmaz kaderi olduğu hususunda ikna edilmiş olmalarıdır.
Öyle ki; çaresizlik içinde boyunlarını kılıca uzatacak kadar derin bir trajedi yaşamaktadırlar.
İşin gerçeğinde devrimler yavrularını yemez..!
Nitekim, bu durum eşyanın tabiatıyla da tezatlık arz eder.
Savaş karakteri itibariyle katı ve acımasızdır. Bu katı koşullarda süre giden savaş içerisinde mücadelle ruhunu yenilemeyi başaramayan birey, gün be gün çıkış amacının doğasına aykırı seyr eden bir durum içerisinde cebeleşirken; kıyasıya çatıştığı gücün birer kötü taklidine dönüşecektir. Derken; pratiğini perdeleme uğruna, mücadelle saflarında Oligarşileşerek tehdit unsuruna dönüşecek ve yavrularını yemeye başlayacaktır.
Halkların mücadelle tarihi, zaman içerisinde çıkış amaçlarıyla derin çelişkilere düşerek, vardıkları hazin finalin korkunç uçurumundan yuvarlanan halklar örnekleri ile doludur...
Bu husus, mücadellemiz içerisinde de büyük tasfiyelere temel oluştururken; tıkatan, körelten, boğan anlayışlar silsilesinin çözümünde kilit noktada olup; el atılmayı beklemektedir.
Bugün muzdarip olduğumuz anlayışlarla hayati bir bağ içerisinde olduğu tartışma götürmez bir gerçeklik iken; tez elden gündemleşme ihtiyacı duymaktadır.
Öyle ki; yaşanan her anlayış dışı durum 'Devrimler yavrularını yer' gibi, aslı astarı olmayan bir söylemle sıradanlaştırılmakta; yenilen yavrular ise, mecalleri tükenmiş bir halde durumu kader beleyip, sorgusuz sualsiz teslimiyeti kabul etmiş durumdadırlar. Bu durum aynı zamanda sorgulama iradesini hadım etmektir ki; devrimci zeminde savunulacak bir tarafı yoktur.
Devrimci saflarda yer edinen bu tarz sapmalar sonucu, bugün ortamlarımızda başı gövdesinden kopartılmış yüzlerce, belki de binlerce yavru yaşanan bu sapmanın birer canlı resimleri olarak, Devrimin alnında kapkara bir leke olarak kalacaklardır.
Sapmadan ibaret bu tarzdan söylemleri kesin bir dille red ediyor; Devrimler yavrularını besler, büyütür ve yaşatır! diyorum.
Nitekim, bilimsel dayanaklar ile vücut bulabilecek yegâne gerçeklik de budur...
Didem Arslanoğlu